HMK - 4. Cilt - İspat ve Deliller Aristo Yayınevi Filiz Berberoğlu Yen

Açıklamalar ve Yargıtay Kararları EşliğindeHMK - 4. Cilt - İspat ve Deliller

Liste Fiyatı : 600,00
9786258385410
362547
HMK - 4. Cilt - İspat ve Deliller
HMK - 4. Cilt - İspat ve Deliller Açıklamalar ve Yargıtay Kararları Eşliğinde
600.00

Bu çalışma, uygulamaya yönelik mütevazi nitelikte, en güncel ve en yeni tarihli içtihatlardan hazırlanmış olan, HMK.m.187-m.293 mevzuat incelemesidir. Çalışmada bulunan örnekler istinaf özetlerinden alınmıştır.

Çalışmadan özetler;

1. 6100 sayılı HMK’nun 4. kısmı ispat ve deliller olarak düzenlenmiş olup, deliller de ikrar (madde 188), belge ve senet (madde 199 ve devamı), yemin (madde 225 ve devamı), tanık (madde 240 ve devamı), bilirkişi incelemesi (madde 266 ve devamı), keşif (madde 288 ve devamı), uzman görüşü (madde 293 ve devamı) olarak belirtilmiş olup, yargılama sırasında HMK da delil olarak düzenlenmiş olan belge ve bilgilerin mahkeme tarafından gerek re’sen, gerekse istem üzerine ileri sürülmüş olan delillerin toplanmaması veya ileri sürülen delillerin eksik toplanarak karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturacak olup, HMK 353/1-a-6 madde de mahkemece tarafların davanın esası ile ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbirisi toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması maddesinin Anayasa 36.maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu maddedeki hiçbiri ifadesinin hükmün esasına etki edecek esaslı delillerin toplanmadan karar verilmesi şeklinde anlaşılmasını gerektirmektedir.

2. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan “somutlaştırma yükü ve delilerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddenin 1-f bendiyle “İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla, davalı taraf yönünden ise “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddenin 1-e bendiyle “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla “iddia ve savunmaya yönelik dayanılan vakıa ve o vakıanın hangi delille ispatlanacağı” hususları birbiri ile bir bütün olarak ele alınmış olup, dayanılan vakıa ve o vakıanın ispat vasıtası delilin aynı anda gösterilmesi zorunluluğu tartışmasız olarak açıklanmıştır.

3. Davaya cevap verme süresi yazılı yargılama usulünde iki haftadır ve bu süre dava dilekçesinin davalıya tebliği ile başlar (HMK m.127). Kanun’un 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere “cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir, …” Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır (HMK. m.128).

6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı; kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar.

Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hâllerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.

4. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi: “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” düzenlemesi yer almaktadır.

TMK’nin bu hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190/1. maddesinde bir başka biçimde yinelenmiş olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir.

Öte yandan usul hukukumuzda senetle ispat zorunluluğu (HMK›nin 200 maddesi), yine senede karşı da senetle ispat zorunluluğu (HMK›nin 201 maddesi) ilkesi benimsenmiştir. Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk lirasından az miktarda olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet ile ispat edilebilir.

Hemen belirtmek gerekir ki, senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da HMK’nin 203. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede senetle ispat zorunluluğunun istisnaları sayma yöntemiyle belirlenmiştir. Bunlardan biri altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler miktar ve değerine bakılmaksızın tanıkla ispat edilebilir.

Bu eserin hazırlanmasında büyük özveride bulunarak yardımlarını esirgemeyen, Sn. Alihan YENİPINAR’a en içten duygularımla minnet ve şükranlarımı sunarım.

Eserin basımını üstlenen ARİSTO YAYINEVİ çalışanlarına ve emeği geçenlere çok teşekkür ederim.

Filiz BERBEROĞLU YENİPINAR

  • Açıklama
    • Bu çalışma, uygulamaya yönelik mütevazi nitelikte, en güncel ve en yeni tarihli içtihatlardan hazırlanmış olan, HMK.m.187-m.293 mevzuat incelemesidir. Çalışmada bulunan örnekler istinaf özetlerinden alınmıştır.

      Çalışmadan özetler;

      1. 6100 sayılı HMK’nun 4. kısmı ispat ve deliller olarak düzenlenmiş olup, deliller de ikrar (madde 188), belge ve senet (madde 199 ve devamı), yemin (madde 225 ve devamı), tanık (madde 240 ve devamı), bilirkişi incelemesi (madde 266 ve devamı), keşif (madde 288 ve devamı), uzman görüşü (madde 293 ve devamı) olarak belirtilmiş olup, yargılama sırasında HMK da delil olarak düzenlenmiş olan belge ve bilgilerin mahkeme tarafından gerek re’sen, gerekse istem üzerine ileri sürülmüş olan delillerin toplanmaması veya ileri sürülen delillerin eksik toplanarak karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturacak olup, HMK 353/1-a-6 madde de mahkemece tarafların davanın esası ile ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbirisi toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması maddesinin Anayasa 36.maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu maddedeki hiçbiri ifadesinin hükmün esasına etki edecek esaslı delillerin toplanmadan karar verilmesi şeklinde anlaşılmasını gerektirmektedir.

      2. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan “somutlaştırma yükü ve delilerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddenin 1-f bendiyle “İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla, davalı taraf yönünden ise “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddenin 1-e bendiyle “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla “iddia ve savunmaya yönelik dayanılan vakıa ve o vakıanın hangi delille ispatlanacağı” hususları birbiri ile bir bütün olarak ele alınmış olup, dayanılan vakıa ve o vakıanın ispat vasıtası delilin aynı anda gösterilmesi zorunluluğu tartışmasız olarak açıklanmıştır.

      3. Davaya cevap verme süresi yazılı yargılama usulünde iki haftadır ve bu süre dava dilekçesinin davalıya tebliği ile başlar (HMK m.127). Kanun’un 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere “cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir, …” Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır (HMK. m.128).

      6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı; kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar.

      Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hâllerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.

      4. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.

      6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi: “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

      Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

      Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

      5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” düzenlemesi yer almaktadır.

      TMK’nin bu hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190/1. maddesinde bir başka biçimde yinelenmiş olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir.

      Öte yandan usul hukukumuzda senetle ispat zorunluluğu (HMK›nin 200 maddesi), yine senede karşı da senetle ispat zorunluluğu (HMK›nin 201 maddesi) ilkesi benimsenmiştir. Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk lirasından az miktarda olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet ile ispat edilebilir.

      Hemen belirtmek gerekir ki, senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da HMK’nin 203. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede senetle ispat zorunluluğunun istisnaları sayma yöntemiyle belirlenmiştir. Bunlardan biri altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler miktar ve değerine bakılmaksızın tanıkla ispat edilebilir.

      Bu eserin hazırlanmasında büyük özveride bulunarak yardımlarını esirgemeyen, Sn. Alihan YENİPINAR’a en içten duygularımla minnet ve şükranlarımı sunarım.

      Eserin basımını üstlenen ARİSTO YAYINEVİ çalışanlarına ve emeği geçenlere çok teşekkür ederim.

      Filiz BERBEROĞLU YENİPINAR

      Stok Kodu
      :
      9786258385410
      Boyut
      :
      16x23,5
      Sayfa Sayısı
      :
      548
      Basım Yeri
      :
      İstanbul
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      Ekim 2022
      Kapak Türü
      :
      Karton Kapak
      Kağıt Türü
      :
      1. Hamur 80 gr.
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat